İNSANLIĞIN İLK DÖNEMLERİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK

İNSANLIĞIN İLK DÖNEMLERİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK

BİLİM, KÜLTÜR, SANAT

İhtiyaçlar, toplumları bilimsel çalışmalara yönlendirmiştir. Örne­ ğin, Mısırlılar vergilerin hesaplanması için matematiği, Nil’in taş­ ma zamanını belirlemek için astronomiyi, sel nedeniyle bozulan arazi sınırlarını ölçmek için geometriyi, mumya yapabilmek için tıbbı ve eczacılığı geliştirmişlerdir.

Sümerler, tapınaklara (ziggurat) teslim edilen ürünleri kaydetme ihtiyacından dolayı ilk kez yazıyı (çivi yazısı) kullanmışlar; böyle­ likle Tarihi Çağları başlatmışlardır (MÖ 3200). Yazı her yerde aynı anda kullanılmadığı için toplumların Tarihi Çağlara geçmeleri farklı zamanlarda gerçekleşmiştir. Sümerlerden sonra çivi yazı­sı Akad, Babil, Asur, Hitit ve Urartu gibi medeniyetler tarafından geliştirilmiştir.

Alfabeyi ilk kez Fenikeliler kullanmıştır. Bu alfabe daha sonra İyonlar, Yunanlılar ve Romalılar tarafından geliştirilerek günümüze kadar ulaşmıştır. Bu durum, günümüz uygarlığının oluşmasında toplumlar arası kültür alışverişinin önemli bir rol oynadığını gösterir {Toplumlar arası kültür alışverişi şu yollarla gerçekleşir: Yazı, savaşlar, göçler ve ticaret)

Hiyeroglif yazısı kullanan Mısırlılar yazı aracı olarak papirüs ve fırça gibi araçlar kullanmıştır. Böylece yazının taşınabilirliği kolaylaşmıştır. Mısır yazısı Fenike alfabesinin gelişmesine de model olmuştur. Bu alfabeden Sami, sonrasında da Latin alfabesi geliştirilmiştir.

İlk kez Bergama’da hayvan derisinden üretilen parşömenler birleştirilerek kitap haline getirilmiştir. Çin medeniyeti ise parşömenden daha ucuza mal olan tekstilden yapılan kağıdı üretmiş­tir. Talas Savaşı’ndan sonra Müslümanlar, Çinlilerden öğrendikleri kağıt üretimini yaygınlaştırmıştır.

Tanrıların gökyüzünde olduğu inancı insanları gökyüzünü incele­meye yöneltmiş; bu da astronomi bilimini geliştirmiştir. Astronomi biliminin gelişmesi sonucunda Sümerler tarafından Ay esaslı takvim, Mısırlılar tarafından ise Güneş esaslı takvim oluşturulmuştur. Bu takvimler geliştirilerek günümüze kadar gelmiştir.

İyonya’da, Hipokrat, Heredot, Homeros, Pisagor ve Tales gibi önemli bilim insanları yetişmiştir. İyonya’nın sahip olduğu zenginlik ve hür düşünce ortamı bilimin gelişmesine ortam hazırlamıştır.

Bilim ve uygarlığın gelişmesinde ihtiyaçlar kadar ekonomik zenginlik, özgür düşünce ortamı ve rekabet de etkilidir.

Mısırlılar, Güneş takvimini kullanmışlar, yılı 365 gün olarak he­saplamışlar ve günümüzde kullanılan takvimin temellerini atmış­lardır. Ayrıca bir günü 24 saate bölmüşlerdir. Hint medeniyetinde matematikçiler sıfırı ilk defa kullanmıştır. Fakat sıfırı sayı olarak kabul etmemişlerdir. Sayı sistemindeki bu erken tarihli gelişme, aritmetiğin gelişim hızını etkilemiştir.

Çinliler tarafından bulunan matbaa, barut, pusula gibi teknik bu­luşlar, Türkler tarafından Orta Çağ’da öğrenilmiş; Talas Savaşı’n­dan sonra ise Müslümanlar tarafından geliştirilmiştir. Bu buluşlar, Haçlı Seferleri sonucu Avrupalılar tarafından öğrenilmiştir.

Savunma ihtiyacından dolayı askeri, dini ihtiyaçlardan dolayı tapınak ve mezar mimarisi (piramitler ve labirentler) gelişmiştir. Mimarinin gelişmesi, geometri bilgisinin daha da gelişmesine sebep olmuştur.

YÖNETİM

Erken ilk Çag da kabile konfederasyonları ve şehir devletleri yaygın örgütlenme şekliydi. Zamanla kabile konfederasyonlarının ve şehir devletlerinin birleşmesi ile krallıklar ortaya çıkmıştır. Bu kral­lıklar, ilk dönemlerde federatif bir nitelikte iken zamanla merkezi­yetçi bir yapıya kavuşmuşlardır. Çağın sonlarına doğru ise imparatorluklar kurulmaya başlamıştır.

Çağın büyük bir bölümüne damgasını vuran Roma imparatorluğudur.

Bu yönetim organizasyonları genellikle monarşi (krallık) ile yöneti­ liyordu. Bazı toplumlarda (Mısırlılar gibi ) krallar Tanrı olarak kabul edilmiş (Tanrı – kral anlayışı); bazı toplumlarda (Sümerler gibi) ise din adamı olarak kabul edilmiştir (Rahip – kral anlayışı). Bu durum, laik bir anlayışın bulunmadığını, dolayısıyla teokratik bir yönetim şeklinin uygulandığını gösterir.

Coğrafya veya iklimin hayat tarzlarını şekillen­ dirmesiyle köyler ve kabile konfederasyonları zamanla şehir devletlerini oluşturmuştur. İlk Çağ medeniyet alanlarına bakıldığında Mısır’da “nam”, Sümerlerde “site”, İyon ve Dorlarda “polis” adı verilen şehir devletleri kurulmuştur.

İlk Çağ’da yaşayan medeniyetlerin çoğu monarşiyle yönetili­ yordu. Yönetim anlayışlarında krallar güçlerini dinden almak­ taydı. Yani güçlerinin meşruiyet kaynağı tanrısaldı. Bunun yanında yöneticilerde soy kavramı da önemliydi. Örneğin Türklerde Oğuz soyundan olmak devlet kurmak için önemliydi. Çünkü Türkler, “Kut yetkisinin (tanrısal yönetme yetkisi) genellikle Oğuzlarda olduğuna inanıyordu.

Roma, Yunan ve İyon uygarlıklarında ilkel anlamda demokrasi/cumhuriyet yönetimi görülmüştür. Bu yönetimlerden bazılarında aristokratlar (soylular) yönetimde etkili iken, bazılarında yetkilen­ dirilmiş ve tam yetkiyle donatılmış kişiler(tiran) etkili olmuştur.

Bazı toplumların (Hititler, Persler) feodal beylikleri ortadan kal­dırarak yerlerine merkezden valiler atamaları, merkezi yönetimi güçlendirme amacına yöneliktir. Bir devletin, merkezden vali ve yöneticiler atayarak ülkeyi yönetmesi, merkeziyetçi anlayışın güç­ lü olduğunu kanıtlar.

Antik medeniyetlerdeki kabileler veya şehir devletlerinin baş­ larında, kral veya feodal yöneticiler vardı. Bu yöneticiler mer­ kezdeki büyük krala bağlıydı. Büyük kral güçlü ve dirayetli bir kişiyse merkezi bir devlet yapısı oluşur, güçsüzse kabileler merkezden bağımsız hareket edebilirdi. İlk Çağ’da bazı güçlü krallar kendi ülkeleri dışındaki yerleri ele geçirmiş, farklı milletleri yönetimi altına almış ve böylelikle imparatorluklar ortaya çıkmıştır.

Geniş sınırlara sahip çok uluslu devletlere, “imparatorluk” denir.

 

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın