OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMLERİNDE EKONOMİK HAYAT

OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMLERİNDE EKONOMİK HAYAT

DIŞ BORÇLAR SORUNU

Osmanlı Devleti’nde 1850 yılına gelindiğinde, iç kaynaklar tü­ bunalımlar nedeniyle ilk 19 yıl içinde Osmanlı dış borçlarının kenme noktasına vardı. Bu sırada yabancı devletlerden borç tutarı 84 milyon Osmanlı lirasına ulaştı. 1875 yılında ilan edi­ para alma gündeme getirildi. Kırım Savaşı dış borçlanmayı len Ramazan Kararnamesi ile devlet, bütçe açıkları nedeniyle hızlandırdı. Böylece 1854’te ilk dış borç İngiltere’den alındı. yeni bir borçlanmaya gidilemeyeceğini, borçların taksitleri­nin yarısını ödeyebileceğini ilan etti. Bu süreç 1854’ten 1877’ye kadar sürdü.

DUYUN-I UMUMİYE İDARESİNİN KURULUŞU

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ağır mali yük getirince Osmanlı Devleti daha da çaresiz kaldı.

1878 Berlin Konferansı’nda ele alınan konulardan biri Osmanlı Devleti’nin dış borçlarını ödemesiydi. 1879’da bir araya gelen taraflar anlaşma kararı aldı. Alınan borçlanma kararlarına göre Rüsum-u, Sitte (altı vergi) adıyla anılan vergileri toplamak üzere Rüsum-ı Sitte İdaresi kuruldu. Rüsum-u, Sitte İdaresinden istenilen sonuç elde edilemedi. Bunun üzerine Osmanlı borçlarının ve borç faizinin tek elden ödemesi fikri ortaya çıktı. Osmanlı Devleti, alacaklı tarafların temsilcilerini İstanbul’a çağırdı. 1881’de yapılan toplantılar bir anlaşma ile sonuçlandırıldı. 20 Aralık 1881’de Muharrem Kararnamesi ile borçlarını ve faizlerini nasıl ödeyeceğini, alacaklı devletler ve temsilcileriyle anlaşarak belirledi. Bunun sonucunda Du­ yun-, Umumiye İdaresi adıyla bir komisyon kuruldu. İstanbul merkezli komisyonda İngiltere, Hollanda, Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya ve Osmanlı Devleti’nden birer üye bulunuyordu. Bu kurum, Osmanlı idaresine bağlı bir kurum görünümünde olmasına rağmen yabancı temsilcilerin üye bulundurduğu bir kurumdu. Osmanlı Devleti’nin bazı vergileri bu kurum tarafından toplanarak alacaklı devletlerin hesaplarına aktarılıyordu. Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar bitmeyen dış borçlar, Lozan Barış Antlaşması’nda yeniden yapılandırıldı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1954’e kadar Osmanlı Devletinden kalan borçları ödedi.

İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN MİLLİ İKTİSAT POLİTİKASI

Osmanlı Devleti’nde 1908’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin etkisiyle ilan edilen il. Meşrutiyetin ilanına kadar kısmen libe­ ral bir ekonomik anlayış egemendi. Önceleri askeri okullarda başlayan kalkınma amaçlı bir “milli iktisat” anlayışı zamanla Türkçülük akımı çerçevesinde gelişti.

1912’den itibaren yayımlanan “Türk Yurdu” adlı dergide, milli iktisat anlayışını destekleyen yazılar çıkmaya başladı. 1915’te İttihatçıların desteğiyle yayın hayatına başlayan “İk­ tisadiyyat Mecmuası” milli iktisat öğretisinin kuramsal yayın organı oldu. Ziya Gökalp, 1917’de yayımlanan “Millet nedir, milli iktisat neden ibarettir?” adlı yazısında Müslüman Türk unsurun asker ve memurlukla sınırlı kalmayıp maddi yaşam­ daki her türlü faaliyeti üstlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca iktisadi yükselişin önündeki en büyük engelin bir Türk burjuvazisinin olmayışı yönünde tespitlerde bulunmuştur. Yusuf Akçura ise 1918’de Türk Yurdu dergisinde yayımlanan yazısında ülke ekonomisinin levantenlerin ve gayrimüslimlerin kontrolünde olmasının milli ekonominin ortaya çıkmasını engellediğini vurgulamıştır.

1913’teki Bab-ı Ali Baskını ile iktidara gelen İttihatçı hükü­ met 1914’te kapitülasyonları kaldırdı ve Düyun-, Umumiye faaliyetlerini askıya aldı. 1916’da ticari işlemlerde Türkçenin kullanılmasını zorunlu kılan bir yasa meclisten geçirildi. 1. Dünya Savaşı’nda yerli Müslüman Türk esnafı ve tüccarını destekledi. Yabancı sermayeli şirketler denetim altına alındı. Çıkarılan kanunlarla yeni gümrük yasaları onaylanarak yürürlüğe girdi. 1914- 1918 yıllarında anonim şirketler kurula­rak şirketlerin sayıları arttırıldı. Devlet bankacılığı anlayışıyla yeni milli kredi kurumları oluşturuldu. Osmanlı Devleti’nde ticaretle uğraşanlar ve zanaatkarlar ile o zamana kadar vergiden muaf olan tüm yabancılar, vergiye tabi tutuldu.

I. Dünya Savaşı ile birlikte olaylar bambaşka bir yönde gelişmiş ve savaş ortamında vurgulanan milli iktisat görüşleri ulusal bankacılığı ön plana çıkarmıştır. Osmanlı Bankası’nın yerini alacak milli sermayeli bir devlet bankası ülkenin ikti­ sadi bağımsızlığı açısından zorunlu görülmekteydi. 1917 başında 4 milyon lira sermaye ile kurulan Osmanlı İtibar-, Milli Bankası bu tür bir anlayışın ürünüydü. İttihat ve Terakki Cemiyeti bankanın kuruluşu ile yakından ilgilenmiş ve milli banka girişimi kapsamında halkı “iktisadi cihad”a çağırmıştır.

SÖMÜRGECİLİKTEN EMPERYALİZME

Sömürgecilik, bir devletin, kendi ülkesinin sınırları dışında, başka ulusları, devletleri, toplulukları siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılmasıdır. Emperyalizm ise sö­ mürgecilikle eş anlamlı olarak kullanılsa da daha çok sömür­ geciliğin kapitalizm ile birlikte gelişerek daha saldırgan hale gelmesi olarak ifade edilebilir. Emperyalizmde en güçlü mali sermaye grupları dünya genelinde nüfuz alanları oluşturur. Bu mali sermaye gruplarının tüm dünyayı sömürmeleri için güçsüz ülkeleri sömürge statüsünde tutmaları gerekmez. Bu yüzden bu güçsüz ülkeler sömürge statüsünden çıkabilirler ama emperyalizm kıskacından kurtulamazlar çünkü emper­ yalizm bir ülkenin, ekonomik ve kültürel bağımlılığına dayanır.

Coğrafi Keşifler ve Sanayi Devrimi, sömürgeciliğin yaygın­ la masında etkili olmuştur. Batılı devletler, farklı kıtaları kendi ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda tahakkümleri altına almışlardır. Avrupalı devletlerden Portekiz ve İspanya bu yayılmacı siyasete öncülük ederken İngiltere, Fransa ve Hollanda da bu siyasette etkili olan devletler arasında yer almışlardır.

Sanayileşerek ekonomilerini güçlendiren batılı devletler, zayıf ülkelerin ham madde kaynaklarını ele geçirerek ya da ucuz yollarla alarak işlenmiş madde haline getirmişler ve yine bu ülkeleri pazar olarak kullanarak ürünlerini satmışlar­ dır. Sömürgeleştirdikleri ülkelerde kendi kültürlerini yayarak asimilasyon politikası izlemişlerdir. Böylece farklı kıtalardaki birçok kültür yok olmuştur. Özellikle Afrika kıtasındaki çoğu siyahı insanı köleleştirerek yeni buldukları yerlere götürmüş­ lerdir.

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın